Fahrenheit 451 Üzerine Düşünceler
Fahrenheit 451 Üzerine Düşünceler-1
Öncelikle bu kitap üzerindeki düşüncelerimin oldukça karmaşık olduğunu söylemeliyim. Kitap başlangıcının oldukça ilginç olmasıyla beraber beni okumaya sürüklemesi uzun aradan sonra ilk defa bir kitap için bu kadar heyecanlanmama sebep olmuştu, lakin kitabın gelişme bölümüne geldiğimde biraz da olsa sıkıldığımı fark ettim ve sonuç bölümünde ise benim bakış açıma ters düşen olaylarla karşılaştım.
Peki kitap güzel miydi? Kesinlikle. Ray Bradbury’i daha önce hiç okumamıştım ve eğer başka eserleri de varsa okumaya çekinmeyeceğimi düşünüyorum. Yazdığı bu eserde araya sıkıştırdığı can alıcı sözleri, kitabı 1951 yılında yayımlayıp 1990’lı yılları düşünerek bu kitabı ele almasına rağmen aslında 22.yüzyıla dayanan fütürist düşünürlüğü olsun, böylesine hiç beklenmeyen bir konuyu ele alması cidden beni etkileyen noktalardan sadece birkaçı oldu.
Kitapta beni etkileyen kısımlara gelecek olursam zaman zaman hoşuma giden sözleri defterime yazdığım oldu ve bunlardan beni en çok etkileyen firar anında Montag’ın dudaklarından dökülen “Kısa süreliğine de olsa korkmuyorum. Belki de nihayet doğru şeyi yaptığım için.” adlı sözüydü. Peki neden? Bu sorunun cevabının Guy Montag’ın kitap boyunca yaşadığı korku ve kararsızlıktan ürediğini düşünüyorum. Bizler kitap okurken kendimizi kaybederiz, ana karakterle ortak bir noktamız olunca da sevinen çünkü sonunda sorunlarımızın bize özel olmadığını ve belki de bunun için bir antidotun olduğunu biliriz. Benim için de Montag’ın yaşadığı duygular antidotumdu. Cahillik cidden mutluluk muydu yoksa bilginin ışığını takip etmeli miydi sorularının çelişkilerini yaşarken çevresinde yarattığı zararları gözden geçirince kafamda bu fikirlerin daha da kesinleştiğini düşündüm ve kitabın sevdiğim başka bir sözü de bu düşüncelerimi kanıtlar nitelikte. “Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz ama mutlu değiliz. Bir şey eksik.”
Kitabın içeriğindeki imalara ve sembollere gelirsek dürüst olmalıyım ki “böcek”in ne olduğunu sayfa 50’den sonra anlayabildim bu yüzden kitabı okuma sürecimde internetten, kullandığı sembolleri anlamlandırmak için biraz araştırma yaparak okudum. Montag’ın kaçış anında nehire girmek için soyunması, kokusunu Tazı tarafından gizlemek için değil aslında eski kimliğinden tamamen soyutlandığını kabul ettiğini gösteren bir simgeymiş. Bunun yanı sıra az önce “böcek” kelimesindeki kafa karışıklığımı gideren başka bir açıklama ise yazar hayvanları kullanarak teknolojinin yıkıcı yönünü öne çıkarıp kontrolü ve doğanın ne kadar bozulduğunu gösteren bir mesaj vermek istemiş. Ateş ise tahmin ettiğimiz gibi yakıcı bir anlamı taşırken ayriyetten kendisiyle çelişkili anlamları da beraberinde getirmiş. Nefret,kuvvet,huzur, yeniden doğuş, başkaldırı gibi anlamlarına gelen bu simge dışında pek çok imada bulunan kelimeler bolca var.
Gelelim kafamda bırakılan soru işaretlerine. Clarisse, kitabın sonu, harap olan şehir… Bunların yüzeysel kaldığını düşünüyorum. Yüzbaşı Beatty bile öldüğünde ister istemez o paragrafı birkaç kez okudum çünkü düşüncem şu ki her ne kadar edebi ya da konu olarak bizi tatmin etse de kafamızda asla cevaplanamayacağını bildiğimiz soru işaretlerini bırakarak kitabı bitirmiş. Belki de bizim tamamlamamızı istediği için böyle bırakmış olabilir ama benim fikrimce bu tarz distopik hikayelerde, hele de böyle akan bir kurgu varsa insanlarda negatif bir izlenim bırakıyor lakin kitabın başarısının yine de bu küçük pürüzlerin üzerine beyaz bir örtü çekebildiğini düşünüyorum ve her ne kadar homurdandığım konular olsa da başarılı bir kitap olduğunun da farkındayım.
Çağla Su Çakırcık
Marmaris Profesyonel İlgim Koleji
11/A Sınıfı Öğrencisi
Fahrenheit 451 Üzerine Düşünceler-2
Bu kitabı okuduğuma pişman değilim.Çünkü bilim kurgu türünde önemli bir kitap.Her zaman istediğim türleri değil,bazen genel kültür seviyemi arttıracak klasikleşmiş kitapları kitap hazneme almak beni mutlu ediyor.Kitabın ilk başlarında biraz zaman ve yer kavramını kaybettim.Bunun nedeni yazarın bilinç akışı tekniğini çok yoğun kullanması.Baş karakter düşünceden anıya,anılardan diyaloglara o kadar ani dönüşler yaptı ki biran nevrim döndü.İlk bölümlerde genç bir kız vardı. Montag ile arasında özel bir bağ olduğuna inanmıştım.Bu bağında kitabın ilerleyen sayfalarında daha derin işleneceğini ve kitaba yön vereceğini düşünmüştüm.Fakat kız bir anda basit bir olayla öldü.Ölmesini bırakın olayın üzerinde bile durulmadı.İleride bu konuya benim beklediğim kadar değinilmedi.Sonrasında kitap belli bir sayfaya kadar aynı seyirde gitti. Bu beni biraz sıktı.Hatta tüm kitap böyle mi gidecek acaba diye endişelenmedim değil. Montag o sayfalara kadar ikilemde kalmış,ne istediğini tam olarak bilmeyen,kendisiyle sürekli çatışan bir karakterdi.Karısının ihanetinde,yaşlı adamla dost olması,özellikle evinin yanmasından sonra gerçek rengini belli etti. Tam anlamıyla içindeki asi,baş kaldıran,isyancı karakteri ortaya çıktı. Ama yazar denge filan bırakmamış. O sakin adam sonrasında tamamen çıldırdı. Hareketleri tutarsızlaştı,mantıklı tarafını kaybetti. Tamamen içgüdülerine yönelik hareket etti. Bu kadar sivri bir karakter dönüşünü hiç tahmin etmemiştim. Bu da yazarı benim gözümde başarılı kıldı. Sonu ise biraz hayal kırıklığı yarattı. Bence Montag’da hayalkırıklığına uğradı. O adamları bulmak için o kadar şey yaptı. Adamlar ise herşeye rağmen bilgileri kendilerine tutma konusunda ısrarcı idi. Bu kadar baş kaldırı ve siyan içeren bir kitabın sonunun daha radikal olmasını beklerdim.
DİLA MELEK KUYZU
Marmaris Profesyonel İlgim Koleji
11/A Sınıfı Öğrencisi